Bugun...


OKTAY CANDEMİR

facebook-paylas
Barışın Adı Yok ! SDG Neden Silah Bıraksın ?
Tarih: 09-10-2025 15:38:00 Güncelleme: 09-10-2025 15:40:00


Oktay CANDEMİR 

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük yanlışlarından biri, 100 yıldır Kürt sorununu sadece kendi iç meselesi olarak görmek oldu. “Ben burada Kürtleri imha ve inkâr edersem, bir süre sonra yok olur, giderler, ben de ulus devlet sürecimi tamamlarım” diye düşündü ama yanlış hesap Bağdat’tan, Şam’dan döndü.

Türkiye’de “bastırdım, bitirdim” derken hemen yanı başında nur topu gibi iki Kürt statüsü ortaya çıktı. Ama hâlâ yanlışında ısrar ediyor; Kuzey’de inkâr ve imha planları yaparken, Rojava Kürtlerini de operasyonla, savaşla tehdit ederek bir yere varacağını sanıyor. 100 yıllık yanlışından vazgeçmiyor.

Rojava’da işler istedikleri gibi gitmeyince içerideki Kürtleri tehdit ediyorlar. Mevcut çözüm sürecini adeta Kuzey Kürtlerine karşı bir koz olarak kullanıyorlar. “Rojava’da istediğimiz olmazsa, burada süreci bitiririz” gibi Ortadoğu ve dünyanın gerçeklerinden uzak, rasyonel olmayan bir politika ile bir taşta iki kuş varmaya çalışıyorlar. Hem Kuzey’i hem Rojava’yı bu şekilde dizayn edebilecekleri yanılgısının içinde debelenip duruyorlar.

Devlet Bahçeli’nin “Komisyon Öcalan ile görüşebilir” açıklamasına Milli Birlik Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu “Şartlar olgunlaşmadı” yanıtını veriyor. “Suriye’yi bekliyoruz. Orada şartlar istediğimiz gibi olursa, biz de gerekeni yapıyoruz” demek istiyorlar.

Şartların olgunlaşmasını bekleyen 12 Eylül darbecileri gibiler. Şara üzerinden orada bir çatışma durumu yaratıp sahaya askeri olarak müdahale planları yapıyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Azerbaycan dönüşü “Suriye yönetimi hassasiyetini korumuş, çatışmadan kaçınmıştır” diyerek Halep’te yaşananları Kürtlere yıkarak, SDG’yi uluslararası kamuoyuna “kötü adam” olarak sunuyor.

Dört tarafı düşmanlarla sarılı SDG'ye; iktidarı bile meşru olmayan, Dürzî ve Alevîleri katleden sakallı cihadistler varken “Silahlarını bırak” diyorlar. Şu anda Mazlum Abdi’nin yerine Gandhi’yi, Mandela’yı, Martin Luther King’i, Willy Brandt’ı getirin, SDG’nin yerine Uluslararası Hümanistler Birliği’ni koyun, yine de bu şartlarda silah bırakmazlar, bırakamazlar. Hele hele ortada bir anlaşma dahi yokken SDG’ye “silah bırak” demek, “git öl” demekten başka bir şey değil. SDG de bu dayatmaya “Teklif dahi edilemez” diyerek şerh koyuyor.

Bundan sonra Rojava’ya yapılacak her müdahale tüm dünyada en doğrudan “Kürt düşmanlığı” olarak kabul edilecektir. Çünkü Rojava’dan Türkiye’ye yöneltilmiş bir tehdit yok.

Oysa yapılması gereken şey oldukça basittir. İçeride Kürtlerle asgari düzeyde anlaşma sağlamak, Rojava’nın Suriye’nin toprak bütünlüğü içinde statüsünü kabul etmek, Suriye yönetimini demokratik olmaya zorlamak gerekir; ama ben şu ana kadar Türkiye’nin Şara’ya demokratikleşme çağrısında bulunduğunu duymadım. Bunu yapmak yerine, Suriye’de kendini korumakla meşgul Kürtlere “Silahları bırak, Şara’ya teslim ol” diyorlar. Oysa SDG’ye “silahsızlanma” çağrısı yapmak yerine Şara’ya “demokratikleşme” çağrısı yapsalardı ve Suriye yönetimi buna uysaydı, zaten silahlar tüm Suriye’de devre dışı kalacaktı. Ancak hepimiz Şara'nın ve yönetiminin bu anlayıştan uzak, demokrasi düşmanı, cihadist zihniyetini çok iyi biliyoruz.

Şiddet ve inkâr üzerinden kurulan politikaları terk edip, siyasi ve hukuki zeminde gerçek bir uzlaşma yoluna girilmelidir. İç siyasette Kürt yurttaşlarla eşitlik, kültürel ve dilsel hakların tanınması, ekonomik yatırımların adil dağılımı ve yerel yönetimlere yetki devri gibi somut adımlar atılmadan ne içeride ne de bölgede kalıcı çözüm mümkün değildir. Ayrıca Rojava’nın statüsünü Suriye’nin toprak bütünlüğü içinde kabul edip BM ve bölge aktörleriyle birlikte güvenlik garantileri ve denetimli bir silahsızlandırma mekanizması geliştirmek, tek taraflı askeri hamlelerin doğuracağı yıkımın önüne geçer.

Sonuç olarak, siyaset akılla, hukukla ve insan odaklı yürütülürse hem Türkiye hem de bölge kazanır; aksi halde 100 yıllık yanlış yeni acılar ve kayıplarla tekrar eder. Bugünün aktörleri tarih önünde seçimini yapacaklar: güç gösterisiyle kısa vadeli kazanımlar peşinde koşmak mı, yoksa kapsayıcı, onurlandırıcı ve kalıcı bir barış inşa etmek mi? Gerçek yurtseverlik, düşmanı yok etmek değil, aynı toprakta birlikte yaşayacak bir düzen kurabilmektir. 

Ortada bir süreç var ama bu sürecin adı yok, ‘Barış’ denilmesinden korkulan bir süreç yürütülüyor, barışın adı yok. Barış bu süreçte açık özne olmalıdır, aksine gizli özne olduğu sürece yol alamazsınız.

Filistin–İsrail sorununun çözümü için “Filistin’e devlet” diyorlar ama Suriye’de Kürtlerin en makul çözüm taleplerine şiddetle karşı çıkıyorlar. Konu Irak, Suriye olunca “toprak bütünlüğü” diyenler, İsrail–Filistin sorununun çözümü için “iki devletli çözüm” talep ediyorlar. Tıpkı Kıbrıs’ta yaptıkları gibi.

Hamas’a “Şekir Şelbet”, SDG’ye, Şam–Şara… Bu politikanın iler tutar yanı yok.



Bu yazı 454 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI