Bugun...


KADİR KILIÇ

facebook-paylas
Lozan’dan Günümüze Kürt Sorunu: Tekçi Ulus-Devlet Modelinin Çıkmazı ve Direnişin Kökenleri
Tarih: 19-05-2025 19:17:00 Güncelleme: 19-05-2025 19:17:00


 

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş süreci, Osmanlı’nın çok uluslu yapısından kopuş ve tek bir ulus-devlet inşası olarak tarih sahnesine çıktı. 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması, yeni sınırları belirlemenin ötesinde, içinde yaşayan farklı halkların kimliklerine ve haklarına dair önemli kararlar aldı. Ancak bu kararlar, özellikle Kürt halkı için bir yok sayma ve inkâr sürecinin başlangıcı oldu.

Lozan, Türkiye ve kürt çoğrafyası topraklarında yaşayan Kürtleri resmi olarak tanımadı; Kürt halkını İsmet İnönü'nün dayatmasıyla türklere aynı haklara sahib oldukların kültürel, siyasi varlıklarını görmezden geldi. Bu tavır, sadece bir antlaşma maddesi değil, Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren uygulanacak tekçi, homojen ulus-devlet politikasının temelini oluşturdu. Kürt halkının anadillerini konuşması, kültürünü yaşatması, siyasal talepte bulunması yasaklandı.

Bu dayatmalar karşısında Kürtler, varlıklarını savunmak için tarih boyunca çeşitli direnişler örgütlediler. Şeyh Said, Ağrı, Dersim isyanları gibi hareketler, sadece askeri kalkışmalar değil, aynı zamanda bir kimlik ve özgürlük mücadelesiydi. Ancak devlet, bu direnişleri ağır silahlarla, katliamlarla ve sürgünlerle bastırarak sorunu çözmek yerine derinleştirdi.

Cumhuriyet döneminde benimsenen ulus-devlet modeli, farklı kimliklerin bir arada yaşamını değil, onları yok etmeyi amaçladı. Kürtler, kendi dillerinde eğitim ve ifade hakkından yoksun bırakıldı; kültürel hak talepleri baskı ve cezalandırmayla karşılandı. Bu inkâr politikaları, Kürt halkının örgütlü direnişinin ve siyasi hareketlerinin doğuşunu tetikledi.

Bugün hâlâ devam eden Kürt sorununun temelinde, Lozan ile şekillenen bu tekçi ulus-devlet anlayışı yatmaktadır. Devletin ısrarla Kürt kimliğini yok saymaya yönelik politikaları, çözüm ihtimalini zayıflatmakta, toplumsal kutuplaşmayı ve çatışmayı beslemektedir. Sorun yalnızca güvenlik meselesi olarak görülmemeli; esasen kimliklerin tanınması, kültürel ve siyasal hakların verilmesiyle çözülebilecek derin bir demokratik krizdir.

Kürt hareketi, tarihsel hakları ve kimlik talepleriyle birlikte demokratik bir Türkiye perspektifi ortaya koymaktadır. Ancak bu talepler, devletin inatçı tekçi politikaları nedeniyle sürekli engellenmekte; sonuç olarak bölgesel istikrarsızlık ve insan hakları ihlalleri artmaktadır. Bu süreç, hem Kürt halkı için hem de Türkiye halklarının geleceği için sürdürülemez bir çıkmazdır.

Kalıcı barış ve demokratik çözüm için Lozan’ın dayattığı tekçi ulus-devlet modelinden vazgeçilmesi zorunludur. Türkiye, çok kimlikli ve çok kültürlü bir yapıya sahip olduğunu kabul etmeli; anadilde eğitim, kültürel haklar ve siyasal temsil gibi temel talepler karşılanmalıdır. Ancak böyle bir demokratik dönüşüm, halkların eşit yurttaşlık temelinde özgürce bir arada yaşamasını mümkün kılacaktır.

Tarih açıkça göstermiştir ki, kimlikleri yok sayan, hakları görmezden gelen politikalar, toplumsal barışa değil, çatışmaya yol açar. Türkiye’nin önünde duran görev, farklılıkları bastırmak değil, onları bir zenginlik olarak kabul ederek çoğulcu ve demokratik bir toplum inşa etmektir. Bu da ancak herkesin eşit haklara sahip olduğu, özgür ve adil bir ülke ile mümkündür.



Bu yazı 319 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI