Bugun...


KADİR KILIÇ

facebook-paylas
"Kürt Halkının Geçmişi, Bugünü ve Geleceği: Barış ve Toplumsal Birleşim Arayışı"
Tarih: 08-03-2025 14:58:00 Güncelleme: 08-03-2025 14:58:00


 

Türkiye’nin tarihi, ne yazık ki çatışmalarla, baskılarla ve yasaklarla dolu. Yüzyıl boyunca her bir Kürt, kimliğini savunmak, dilini konuşmak, kültürünü yaşatmak için bedeller ödedi. Her bir adımda, her bir hak talebinde, her bir direnişte, devletin tüm güçleri Kürt halkının karşısına dikildi. Ancak şimdi, tarih bir kez daha dönüyor. Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı "Demokratik Toplum Barış Çağrısı", bir dönüm noktası, fakat bu çağrı, sadece sözcüklerden ibaret olmamalıdır. Öcalan’ın sunduğu çözüm, hem bir hak mücadelesinin hem de toplumlararası barışın yolunu açma potansiyeli taşır.

Geçmişteki tüm yasaklar ve baskılar Kürt halkına büyük acılar yaşattı, ama bu acılarla elde edilen neydi? Ne kazandık? Hangi taraf kazandı? Ne mutlu Türküm diyerek her bir Kürt’ün kimliği, dili, kültürü yok sayıldı. Bu yasaklar kimseyi mutlu etmedi. Toplum dağılmaya, insanlar yabancılaşmaya başladı. Peki ne oldu? Her bir yasakla birlikte, her bir haksızlıkla birlikte, bu halk daha güçlü bir direniş ortaya koydu.

Kürtçeyi yasakladınız. Ne oldu? Kürtler sessiz mi kaldı? Hayır! Direnişe geçtiler. Bu halk, dilini yasaklatmadı, dilini savundu, her türlü baskıya rağmen, her köyde, her mahallede, her evde kendi dilini savunmaya devam etti. Bugün, Kürtçe'nin her alanda hayatta kalması, Kürt halkının iradesinin, direncinin bir sonucudur.

Ve ya kültür? Kültürünü yozlaştırdınız, yasakladınız, yok saydınız. Ne oldu? Anadolu’nun her köyünde, her kasabasında, her düğün salonunda, zılgıtlar yankılanmaya devam etti. Halaylar çekildi. Bu halk, yasaklara ve baskılara rağmen kültürünü yaşattı, yaşatmaya devam ediyor. Kültür, bir halkın ruhudur ve onu yasakladığınızda, ruhu yok edemezsiniz.

Ve ne oldu? Her bir yasağın ardından, bu halk, başı dik durarak yoluna devam etti. Türk halkı da bundan fayda sağladı mı? Hayır. Devletin kurduğu duvarlar, her iki halkın arasındaki mesafeyi büyüttü. Sonuç? Savaş, kan, gözyaşı ve sonu gelmeyen bir acı. Ne kazandınız? Toplumunuz bölündü, birbirini anlamayan insanlar büyüdü. Sonuçta kaybeden sadece iki halk oldu. Devletin temelleri daha da zayıfladı.

Bunun karşısında, Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’taki çağrısı, geçmişin korkularından arınmış bir çözüm önerisi sunuyor. Ama sadece çağrıyla olmuyor bu işler. Bu barışa dair tek bir hamleyle değil, her bir bireyin, her bir toplum kesiminin katılımıyla, her bir alanda demokratik baskılar oluşturarak, bu barışı yaratmalıyız. Mitingler, gösteriler, ses çıkarmak, bu sesin Türkiye'nin her köyüne, her kasabasına, her şehrine ulaşması gerekiyor. Ancak bu şekilde toplumun her bireyi, bu sürecin bir parçası olabilir. Sadece hükümetin değil, toplumun tüm kesimlerinin katkılarıyla bu barış gerçek olabilir.

Ancak, geçmişte olduğu gibi, halkın bu sürece duyarsız kalması kabul edilemez. Van, Diyarbakır gibi şehirlerde yapılan toplantılara ve gösterilere halkın ilgisinin düşük olması, geçmişte yaşanan başarısız barış girişimlerinin yankılarıdır. Halk, her seferinde başarısızlıkla sonuçlanan barış çağrılarını, sadece kayıpların ve acıların hatırlatılması olarak görüyor. Ama bu kez farklı bir durumdayız. Şartlar değişti. Gelecek nesil, "Boşu boşuna acı çekmişiz," demesin diye, bu barış süreci başarısızlıkla sonuçlanmamalıdır.

Bu bağlamda, bu barış sürecinin sonuçlanabilmesi için her Kürt, her Türk güçlü, bölgesel mitinglerle demokratik baskı yapmalıdır. Aksi takdirde, bu barış her an, ideolojik çatışma riski taşır. Barış istemi masumane bir istek olabilir, ama bu isteğin gerçeğe dönüşebilmesi için olgun bir siyaset tarzıyla yapılması gerekmektedir. Barışın en sağlam temelleri, halkların birbirine duyduğu saygı ve güvenle atılacaktır.

Kürt halkı, Türkiye'nin kabul gören en yüksek politik düzeydeki toplumu olarak, barış sürecine katılmalıdır. Kürt halkı, yıllardır süren direnişi ve mücadelesiyle, ülkedeki en derin politik deneyime sahip halktır. Ancak bu deneyimin yalnızca bir “direniş” olarak kalmaması, aynı zamanda politik olgunlukla barışı inşa etmeye yönelik bir fırsat olarak da değerlendirilmesi gerekir. Bu, sadece silahlı çatışmalarla değil, tüm toplumsal sınıflara hitap eden, her bir bireyi kapsayan, demokratik bir çözüm sürecine dönüşmelidir.

Geçmişin acılarından ders çıkararak, bu halklar bir arada yaşamayı öğrenmelidir. Şu anda bu barış ortamının oluşması için en iyi fırsat var ve bu fırsatın boşa gitmemesi için hep birlikte ses vermeliyiz. Türkiye'nin geleceği, sadece bugünkü iktidarın ve Kürt halkının tavırlarına değil, tüm toplumun kararlı katılımına dayanıyor. Bu kez, barış süreci sadece bir hükümetin kararı değil, tüm halkların ortak iradesinin bir sonucu olmalıdır.



Bu yazı 757 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI